Sayfalar

4 Mayıs 2009 Pazartesi

1922 İzmir Yangını

1922 İzmir Yangını veya, yabancı kaynaklarda kullanılan terimle, Büyük İzmir Yangını (Great Fire of Smyrna) -İzmir geçmişte başka büyük yangınlar da geçirmiş olduğu için bu terimin ne derece yerinde olduğu tartışmaya açıktır- 13 Eylül 1922 günü Basmane'de başlayan ve dört gün sürerek İzmir şehir merkezini (özellikle o dönemdeki merkezi ve bugünkü İzmir Enternasyonal Fuarı alanını) geniş ölçüde tahrip eden yangın hadisesidir.

Türk ordusunun 9 Eylül 1922'de İzmir'i yeniden ele geçirmesinin hemen ardından, kritik bir dönemde vuku bulması, tarihi önemi bulunan bazı yapıların ve semtlerin yok olması ile neticelenmiş olması, günümüze dek süregelen karşılıklı suçlamalar ve farklı kaynaklarda yer alan değişik tezler nedeniyle güncelliğini koruyan bir hadisedir.

Özellikle Yunan ve Ermeni kaynaklarında yer alan, şehri Türklerin yaktığına ilişkin savlar, özellikle iki kaynağa dayanmaktadır. Bunlar;

  • Yunan işgali döneminde ABD İzmir Konsolosu bulunan ve şehre Türk ordusunun girmesiyle 11 Eylül 1922 günü (yangından önce) İzmir'den ayrılan George Horton'un, emekliye ayrıldıktan sonra 1926'da yayınladığı "Asya'nın belası" (The blight of Asia - Türkleri kastetmektedir:) isimli kitap; ve,
  • Ermeni asıllı Amerikalı yazar Margaret Housepian (Hovsepyan) Dobkin'in 1971'de yayınladığı, yazarın ifadesiyle görgü tanıklarının anlatılarına dayalı olan ve yayınlandığı dönemde İngiliz Sunday Times gazetesi tarafından "Yılın Kitabı" seçilmiş bulunan, "İzmir 1922: Bir şehrin yok edilişi" (Smyrna 1922: Destruction of a city) adlı kitabıdır.

Bilgi olarak, gazetecilikten diplomatlığa geçmiş bulunan ve bütün diplomasi kariyeri Yunanistan ayaklı bir zemine dayanmış (Atina, Selanik ve son olarak da Yunan işgalinde İzmir, ayrıca 1924'de birkaç haftalığına ABD Budapeşte yardımcı konsolosluğu yapmıştır) bulunan George Horton'un eşi (Catherine Sacopoulo) Yunan asıllı Amerikalıdır. Horton'un kitabının sansasyonel yankılı tam adı, "An Account of the Systematic Extermination of Christian Populations by Mohammedans and of the Culpability of Certain Great Powers; with the True Story of the Burning of Smyrna" şeklindedir. [1] [2]

Buna karşılık, yangından Türklerin suçlu ve sorumlu olmadığını vurgulayan iki önemli kaynaktan ilki dönemin İzmir İtfaiye Şefi Paul Grescowich'in (Sırp asıllı Avusturya vatandaşıdır) resmi raporudur. Yangın esnasında İzmir'de bulunan Amerikalı mühendis Mark Prentiss'in ABD'ye döndükten sonra yangın nedeniyle Türklerin suçlandığına müşahade etmesi üzerine yayınladığı kapsamlı bir rapor da aynı yönde ilave bilgiler getirmektedir. Prestiss bu raporunu dönemin ABD Türkiye Yüksek Komiseri (büyükelçisi) olan Amiral Mark Lambert Bristol'a, tarihi belge oluşturması amacıyla, göndermiştir ve rapor ABD Kongre Kütüphanesi'nde "Bristol Papers" şeklinde tanımlanan ve tarih araştırmacıları açısından büyük önemi olan 33000 belgenin arasında yer almaktadır. Ermeni kaynakları, aynı Mark Pretiss'in New York Times gazetesinin serbest muhabiri sıfatıyla, yangının sıcaklığı sürerken gazetesine gönderdiği bir telgraf'a dayandırılarak 18 Eylül 1922 günü bu gazetede manşetten yayınlanmış olan ve Türkleri suçlayan bir makaleye atıfta bulunmaktadır. [3] Hovsepyan'a göre, Prentiss sonradan Amiral Bristol'ün baskısı altında suçlamalarını Ermenilere yöneltmiştir. Yangını izleyen günlerde, genel olarak, İngiliz, Fransız ve İtalyan basını yangın hakkında temkinli habercilik anlayışı izlemiş ve peşin hükümler yürütmemiştir. Bir kısım ABD basını ise, yangının sorumlularını belirlemenin henüz pratik açıdan imkânsız olduğu en erken aşamalarda dahi, doğrudan Türkleri suçlu konumuna yerleştiren haberler yayınlamışlardır.

Türklerin, kendi ülkelerinin en kıymetli şehirlerinden birini (İzmir açısından) nispeten pürüzsüz bir şekilde geri aldıktan dört gün sonra neden yakmak isteyecekleri önemli bir soru işareti oluşturmaktadır. Sonra bilinmektedir ki Yunanlılar Balkan Savaşı sonunda 1912 de ellerine geçirdikleri Selanik şehrindeki nüfusun büyük çoğunluğu ve şehrin içindeki binaların çoğu Türklerin elinde bulunmakta idi; fakat 1917'de çıkan (veya çıkartılan) bir büyük yangın şehrin Türk bölgesini neredeyse tamamen yok etmiştir. Demek ki Yunanlılar Türkleri Türk şehirlerinin ortasından söküp atmakta deneyimlilerdir. Bu deneyimlerini Yunan ordusu Batı Anadolu'dan çekilmesinde de daha ufak Turk sehirlerinde de uygulamışlardır. Yunan ordusunun Batı Anadolu'da geri çekilirken sebebiyet verdiği yıkıma [4], ve İzmir'de de, Rum ve Ermeni nüfus açısından, limanda onlarca yabancı (İngiliz, Fransız, İtalyan, ABD) savaş gemisinin varlığına dayalı bir uluslararası müdahale beklentisine dikkat çekilebilir.

İzmir Özel Amerikan Koleji'ni günümüzde sürdürdüğü köklü eğitim kurumu kimliğine kavuşturan kişi olarak bilinen ve, Cumhuriyet dönemi de dahil, çok uzun yıllar Türkiye'de kalmış, eğitimci ve siyaset dışı bir kişilik olan Alexander MacLachlan, görgü tanığı sıfatıyla, 25 Eylül 1922 günü İngiliz The Times gazetesinde yayınlanan şu açıklamaları yapmıştır:

"Yunanlıların Mayıs 1919'da Türkleri katlettiği gibi, Türkler Yunanlıları katletmediler. Yaptıkları en kötü şey, Yunanlıların zamanında Türk askerlerini "Zito Venizelos" diye bağırmaya zorlamış olmalarına mukabelen, esir aldıkları Yunan askerlerini "Yaşasın Mustafa Kemal" diye bağırtmak oldu. Türk askerleri şehirde asayişin tam olarak temin edilemediği ilk saatlerde Kolej'i korudular, bir Türk süvarisi başıbozukların eline düşen MacLachlan'ı dayaktan kurtardı. Türklerin kontrol altına almak için bütün çabayı gösterdikleri 3 günlük yangın boyunca Yunan ve Ermeni mahallerinde geniş bir alan tahrip oldu ve iki yüz bin kişi evlerini terketmek zorunda kaldı. Yangında Amerikan Kız Koleji de yandı. MacLachlan'ın yangının kökenleri hakkında yaptığı araştırma, Türk üniformaları giymiş Ermeni teröristlerin şehri ateşe verdiği sonucunu ortaya koydu. Teröristler batı ülkelerinin bir müdahalesini sağlamayı denemişlerdi."

Aynı çizgide açıklamalar getiren pek çok diğer kaynak mevcuttur.

Sonuç [değiştir]

Türk ordusunun M.Kemal Paşa idaresinde 9 Eylül 1922'de İzmir'e girmesi, 11 Eylül'de İzmir'i tamamen kontrol altına alması mukabilinde, İzmir Yangını isimli esef verici olayın 13 Eylül 1922 tarihinde patlak vermesi düşündürücü ve çelişkilidir. Askeri açıdan kontrol altına alınmış bir şehirde düşman kuvveti kalmamış olmasına rağmen bu çaptaki bir yangının çıkarılmış olmasının sorumluları hala gizliliğini korumakta ve sır olarak bırakılmaktadır.

Türkiye, Kurtuluş Savaşı sonrasında, çekilmiş acıların sorumlularını araştırarak zaman ve enerji kaybetmek yerine ülkeyi yeniden imar ve inşa etmek üzerinde yoğunlaştı. Bu yaklaşım yakın geçmişe kadar sürmüştür. Örnek olarak, Turgutlu gibi, bu acıları en şiddetli bir şekilde tecrübe etmiş bir merkezin tarihi, resmi bir kurum tarafından özetlenirken, "o günlerin geride kaldığı" özellikle vurgulanmış, "globalleşen dünyada en üst sıralarda yer edinebilmek için tüm halkımız olarak el birliği ile çalışma" gerekliliğine işaret edilmiştir[3].

Ancak Türklere ve Türkiye'ye geleneksel olarak hasmane bir tutum içinde yer almış bazı çevreler (veya milletler) açısından "geride kalmış" bir konu bulunmadığı görülmektedir. Prof. Dr. Türkkaya Ataöv'e göre, suçlamalar zamanla dayatmalara dönüşebilir, Türkiye'yi dünya önünde olabildiğince zayıf bir konuma oturtmak için yeni sözde nedenler aranabilir. Dışta oluşan kimi kotarmalar ve onlara dayalı siyasi hedefli yabancı merkezli kararlar, durup dururken Türkiye'nin önüne konulabilir. Bu "globalleşen dünyada en üst sıralarda yer edinebilmek için gayret gösteren" Türk kamuoyunda şiddetli ve derin bir hiddete de yol açabilir. Türkkaya Ataöv, önceden hazırlıklı olunması, gerçeklerin bildirilmesi ve yayılması gerektiğine dikkat çekmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder